30 Temmuz 2009 Perşembe

Sahici Kendi ile İlk Karşılaşma

Ben hep böyleydim
yırtılan bir gömleğin yakası
yahut dikeni, dalında solmuş bir gülün.
Artık olmayan bir ayakkabının bağcığı,
kire düşmüş bir parça kurabiye hamuru...

Ben hep 'eskiden' işe yarar gibiydim.

Şurada bir açık pencere var
şurada
tüm sesleri ahlaksızca içine alan
şurada.
Bir nara işittim, aşkı çağrıştıran.
Aşk; kaba, çağıran, ölüsü yıkanmış.

Ben hep bitince avunulan gibiydim.

Sabahında bir seyyar satıcının
hala uyumakta olan müşterisine haksız hıncı.
Karpuzun, salatalığın çekilmiş suyu; yahut,
günbegün çürüyen bakır bir gramafonun
satıcısıyla ahenkli cızırdayan
asla kullanılmayacak sesi idim.

Ben hep bir ölünün intikamı gibiydim.

Yorganda gül deseni,
rüzgarda kıpırdanan gelin tülü,
alengirli aletin ışıklı turbo düğmesi
yahut en fazla gösterişli kartonpiyeri
küf tutmuş bir duvarın.

Ben hep afili bir heves gibiydim.

Bir kovuldum ki hayalden,
tekme tokat.
Kalorifer peteğinden sarı arılar,
televizyonun standby ışığından ateş böcekleri fışkırdı.
Dizi dizi cd.ler, kitaplar kütük olup doluştu gözüme.

gözümün müşterisi, kulağım idi,
sattım derdimi sözle, bir yanıt bekledim durdum.

Sonra bir ses iç bulandırıcı, ta kafamın dibinden
Ben kendimi, kendi ateşimde yanar buldum.

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Sabır Delicisi

Sabrın kıyameti erken olur.
Yemşeşil bir bahçe içinden
asi bir mavi ağaç gelir,
manzarana oturur.
O kadar da yolmuşsundur
halbuki, yabani otları.

Dağlar yarılmaz belki
ay çatlayıp da ortasından
birdenbire, ikiye ayrılmaz.
Araf... yalan olur.
Sabrın kıyameti, şaşırırsın
tek başına kavga veren
minik bir mavi ağaçta
vücut bulur.