25 Ocak 2010 Pazartesi

İhtimal Kayığı

Geride
orada bir yerde
bir şey kalmış. Görmüyor musun?
Utanılmaz geriye dönmekten
almak için unuttuğun bir şeyi.
Ve hazır dönmüşken
“ihtimal”
bağlanmamış bir kayık gibi
çağrılır kaybolduğu derinliklerden.

Ama biliyorsun
orası değil senin yerin.
Tek kişilik bile değil ihtimal kayığı.
Döneceksin geriye.
Göreceksin:
Batmadıktan sonra o ada,
kurumadıktan sonra denizin...

Velhasıl
“ihtimal” sularında başıboş gezdikçe
o bir şey hep unutulmuş olacaktır zaten
geride.

24 Ocak 2010 Pazar

Önce Herkesten, Sonra Kendimden

Uzaklaşıyorum çaktırmadan, yan yan
önce herkesten, sonra kendimden.
Sırayla kaçıyorum, kaçırmıyorum.
Kendime bile nedenini anlatamıyorum.

Uyandırın beni! Soğuk Ankara gecelerini
üşümeden, ürpermeden atlatmaktı niyetim.
Kelimeleri uydurup uydurup çözüm yapıyorum
olmuyor işte yahu, beceremiyorum!

Cezası neyse çekeriz, hiç sorun değil.
Koyarız önümüze beyaz kalan üç-beş şeyi;
masa örtüsünü, klozet kapağını, kağıt mendili
kirletiriz. De...
Suçumuz neydi?

Göremedim, edemedim, çıkamadım içinden.
Tünel midir, mezar mıdır, her ne halttır!
El yordamıyla kaçmaya başladım, yan yan
önce herkesten, sonra kendimden.

İhanet

Her an ihanet edebilirim diye
düşünüyorum bir kendime
diğeriyle...
Ne kadar değişebilir ki ömür gözümüz
bir günde?

Yarın biraz boka bulaşmak
için titreyecek bedenlerimiz.
Ama asla bir pisliği evde
barındırmaz annelerimiz.
Neden hayatın en esnek yanı
günahlardır hep?

Sondan başlayarak ellerimiz kalem tutmaya
hepimiz şaşkın, hepimiz bilerek nereden geldiğimizi
alamet bekleyeceğiz gelecekten
varlığına dair.

Ve ömrün yeni bir sayfada
yazılmaya başlayacak
ey acemi ve tutkulu şair.

Kıyamet

Bir bakarsın, gökyüzü düşer, bir bakarsın
koyun şekilli, tavşan kuyruklu bulutlar düşer.
Yıldızlar sönüp, sivrilip kafana girer.
Hiç beklemezsin, o güneş, beklemezsin
hüzünlenip ağlayarak
ardına bakmadan çeker gider, gider çeker de.

Bir sanırsın, kıyamet kopuyor, sanırsın.
Ne dağ kalmış ne deniz.
Her taraf toz toprak.
Sisler içinde insanlar bir örnek olmuş
sanırsın.

Her soluk alışın içine karıncalar dolduruyor gibi
ayakların havada bir yerlere basıyor gibi
kendiniyse uzaylı gibi hissediyor olmalısın, uzaylı.
Dünyada yabancı, uzayda yalnız. Hiç yani.
Hiç.

Bugün anlamış olmalısın son kez, olmalısın.
Ne bir işaret, ne ışık, ne bir.
Gökgürültüsünden sonra geç kalan şimşek gibi.
Bugün
onun aklına bile gelmediğini.