10 Mayıs 2009 Pazar

Hah!

Mesela,
kumdan bir kale düşünsem.
Bir çocuğun minik elleriyle
güneş altında
saatlerce durmadan
dolan ve boşalan
ve kıçına vurulan
plastik kovasına yaptırdığı
çirkin
kumdan bir kale düşünsem.

Düşüncem,
her bir kum tanesi kadar bağıntılıyken kaleyle
bir dalga alıp gitse, hiç ardına bakmadan.
Üzülsem.

Ve lütfen artık böyle
bile bile
üzücü şeyler düşünmesem.

Başlık : Sevgi : Korku

Başlığını korku koydum sevginin.
Sevdikçe kendinden uzaklaşıyor çünkü insan.
Sabır ve oyun; sinir ve mide rahatsızlıkları
ve katlanmanın binbir türlü bedelinin
farkındasın sen de;
sen, okuyan!

Ne kadar çok severse,
o kadar uzaklaşıyor kendinden insan.

Korku koydum başlığını sevginin.
en çok sevendir çünkü
kendinden en çok korkan.

Böyle

Bazıları yalnızdır, böyle denir.
Susmaktan ve çekinmekten oluşur vücutları.
Yabancıdırlar kalabalıkta
ve çokluğa uzak öylecek dikilirler
tek başlarına.

Bazıları yalnızdır, böyle kabullenilir.
Bereketlidir sessizlikleri, az konuşurlar.
Aynalardır çevreleri, duvarları, lafları
ve ancak kendilerinde çoğalırlar.

Bazıları yalnızdır, böyle bilinir.
Gözleri hep bilinmeyen, sabırlı dünyalara dalgın.
Ne yapsalar üşür tutulmayan elleri.
En küçük bir çoğul kuşatmada
bir bir yıkılır kaleleri.

Bazıları yalnızdır, böyle söylenir.
Konuşmadan bitirirler gecelerini.
Mutsuz bir çocuk, katlanılmaz bir baba,
aranmayan arkadaştırlar
kalabalıklarda.

Bazıları yalnızdır, böyle bilinsin
ve minnettardırlar yalnızlığa.
Birbirlerinde çoğalan, çoğaldıkça kokuşan
insan kalabalıklarına olan çıplak nefretlerini
giydirirler çünkü onunla.

Bazıları yalnızdır, böyle kabullenilsin.

Olmadan

Yaklaşıp uzaklaşan sürekli
kokladığım, duyduğum, hissettiğim
ama bir türlü göremediğim
karanlık bir saat sarkacı,
ışıksız bir yıldız gibi
aramızdaki.

Sahi
neden vazgeçmiştik biz birbirimizden?
Hangimiz önce saklamıştı kendini,
hangimiz zamansız çırılçıplaktı?

Köprünün bir ucunda ben
diğer ucunda sen.
İki inatçı keçi gibi ama
henüz ortasına bile varmadan yolun
suya attık
kendimizi.

Henüz inatlaşmadan.

5 Mayıs 2009 Salı

Ağaç Ağlar Da Kuş

Orman görünenden daha uzak.
Oralardaki tek ağaç halime hüzünlenerek bir kaçırdım yapraklarımı
sonra silkinip kendime geldim. Köklerim toprak, havada ellerim.
Ben kocaman, ben ulu, ben tek başıma daha neler değilim ki, hey!

"Oysa ki yaklaşmıştınız doğru olana" dedi unutmadan yanlış vurulan
hedefleri, kondu. Şımarık. Tek başınalığımın içine laflar soktu.
Oysa bir aptallıkla bağlanmadan, konmadan uçan oydu.
Fark edemiyordu. Soğuğa kaygılı, sapana korkulu, yeryüzüne tek taraflı bakan,
evet, oydu! Benim aklım kurumakta iken ona sular fazla geliyordu. Değer bilmiyordu.
Acımıyordu.

"Ben" dedim "orman değilim."
"Eh, böyle çoğul olunmaz ki kibirle tek başına, uzak ve kayıtsız" dedi. Terbiyesiz.
"Sen" dedim "uç sade, anlatmak için ömrüm yetmez. Seninki hiç yetmez hele."
Küçümsedim, acıdım. "Siz" dedim, "çoksunuz bak sürüyle, gürültülü.
Ama yine yetmemiş çoğul olmaya, yalnız takılıyorsun bak buralarda. Ben yalınım, uluyum, bilgeyim. Memnunum da. Hep öyle oldum." dedim.

"Kuş beyinli seni, hiç bir şey bilmiyorsun! Orman gelemez ki yamacıma." demek isterdim,
"Söyle kuş beynine, yormasın beni" de demek isterdim.
Büyüklük bende kalsın hadi, vazgeçtim.

"Gölgen" dedim "kuruttu yapraklarımı. Ve sesin, ne de çekilmez! Pençelerin de batıyor.
Çek git artık sevincini de alıp lanet orası, buradan! Bir daha da uçma buralarda, uçmayın yani böyle" dedim.

Güldü ki, hayret. "Uluymuş, bilgeymiş... Peh! Sen" dedi "böylesin, böyle olmuşsun. Orman gelecek değil yamacına elbette, sen gidecek değilsin. Ama bak ben varım, benimle en azından 'iki'sin. İlk adımdım oysa sana 'çok' olman için. Tepiyor musun yani beni?

Eh, bu kez kendin kaybettin. Gidiyorum."

Ah, orman hala görünenden daha uzak.
Oralardaki tek ağaç halime hüzünlenerek kaçırdım yapraklarımı.

Yakıntı

Gözüm, gökyüzünün bir parçası
yıldızı değil belki, ancak karaltısı
olmasından yerinmem.
Kaça çıkar siyah, ipekten bir gökyüzü
yıldızlarla delinmiş?

Bir elimle yırtarak... Samanyoluymuş!
Keskindir tırnaklarım, gücü yerinde.
Anlıyorsun bir yıldız kimden çıkar daha:
Daha doğurgan bir karnın gebeliğinin
samanyolu ağırlığından.

En kolayı,
parlak bir ayın
geniş yüzeyine sığınmak
genişleyip daralarak.

Gözüm sözde kaldı
yıldızlar hala gökyüzünde.

Kendi

Hiç olamadım, kendimden fazlasını
bulamadım. en az sahip benken zihnime
getirdiklerini neden aldım, anlayamadım.
Böyle şimdi masada, kafası dumana gömülü
kendi hayalinden bile korkan gölge ben miyim?

Sarpa sardım.
Gömüldüm.
Çıkmaz yolumun sonuna bir türlü ulaşamadım.

Yetisine, yeteneğine
görüntüsüne, gürültüsüne,
bir bardak gibi sınırlı kapasitesine,
ve sairesine...

Ben kendime bir tülü alışamadım.

Şerefe

En kötü günümüz böyle olmasın sakın.
Korkarım yaşamaktan.
Parçalanıp etrafa saçılmış, yeşil, cam bir
sürahi gibi kalır kalbim ortada.

Yeni üflenen bir sigara dumanı
ya da havada asılı duran beyaz bulutlar gibi
düşündüğün her şekle girebilmeli
hayat.
Nefessiz kaldığın her anda
buzlu havası acıyla solunmalı.

Heyhat!
Hayat
çoğu zaman boktan olmalı.

Aşkın Dibi İçin Kullanma Talimatı

Onu hatırlatan her türlü şarkı
Ona yazılmış onlarca kötü şiir
Onun için okunmuş kitaplar, saklanmış özlü sözler
birkaç mum, alacakaranlık,
çokça yalnızlık, bolca şarap, ıssız bir oda parçası
hasta bir ruh hali ve takıntılı düşünceler
özenle yerlerinden alınıp
en açık alana dizilir.

Korku, şaşkınlık, sevinç, üzüntü
her türlü duygu içinde kalmış
ve yıpranmış, kanamış
solgun bir kalple birlikte
an harlı ateşte kavrulur.

Başına durulur.

İntihara yaklaşıp tadını kaçırmamanın püf noktası;
kısıtlı zaman.
Unutmadan, ön hazırlık:
Ona ulaşılabilecek her türlü iletişim aygıtı fora!

Yapılış aşamasında servis edilir
Çok sık yapmak tehlikelidir.
Beklenmeyen etki görülmez ama
sonrasında yoğun sosyal ortam tavsiye edilir.

Kronik yalnızların ulaşamayacakları yerde saklayınız.

1 Mayıs 2009 Cuma

Denizanası

Bir gün, yüzünü denize eğmiş
denizanalarını izleyen
sırt çantası şişkince
bir genç kız görürsen
Haydarpaşa civarında,

Koşarak uzaklaş zira,
en saçma olduğu için
en akılda kalacak fotoğrafını çekiyor olabilir
hayatının;
kirden, pisten,
vapurdan ve müthiş bir manzarayı izlemekten
'ayaklanarak' mutantlaşmış şeffaf hayvaları
izlerken.

Şiir Neden Bayağıdır?

Şiir, aslında bizim 'bayağı' diye adlandırdığımız her şeyi kapsar.
Şiir, aslında 'bayağı'dır.

"Aşağılık, pespaye, aptal ve salak"tır.

"Her kişi" anlamına geleni yanlış yazacak kadar "herkez"in "Ben bir ceviz ağacıyım" için bir kalp kabarıklığı yaratması 'şiir'dir.

Sigarasını yakacak çakmağında gaz kalmadığı için gazı iteleyerek çakmak taşını zorlayan 'sıradan yaşayan' da "ben sende bütün aşklarımı temize çektim"den çıkarır çıkaracağını... Ve daha kimbilir ne 'bayağı'lar idrak etmiştir ki; "göğe bakma durağı" bir otobüs durağı değildir.

Şiir, şairin düşünmediğini düşündürtmesi kadar 'şiir'dir.

Öylesine okuyanın -belki de- bir ömür boyu unutmayacağı bir satır yazmak, bir 'şair'in işidir.

DenizinGökyüzü için;

"Gel bağlara gidelim seninle, bir bağbozumu vaktinde"dir,

"Asu gel, SolFaSol otobüsüne binelim"dir,

Öldüğünde annesinin terliklerini öpen kızdır.

Kaynak -her halükarda- gereksizdir.

Şiir hayattır ve hayat bayağıdır.
Kaynak, izafidir.

Şiir hayattandır, hayatın suyunun gözü belirsiz,
ortamı farazi, yazanı hayatsız, hayatı geniştir.

Şiirin hayatı fotokopiyle çoğalır, şair
bir cümle ile hayata kazınır.

Canavar

Korkulu bir alkış
iç ahalimden! Bravo!
İlk adımım zemine
dolabın içinden çıkan,
-yatağın altından veya-
bir canavara karşı:

Öyle söyle ki, yüksek sesle:
"Böyleyken böyle.
Ben 'bir bir' yarattım kendimi
bir koca kafalının zihninde.
Amma ve lakin evet,
varım işte!

Kendimi koydum varlığa,
bir de
bir zafer yarattım
yüzümü yüzüne
gösterene"

Alkış. Kıyamet.